Türkiye büyük depremler yaşadı. Ama asıl büyük yıkımın nerede olduğu hâlâ tartışılıyor. Ben size söyleyeyim, adalet duygumuzda büyük bir yıkım yaşanıyor.
6 Şubat’ta binalar çöktü. Ardından enkaz kaldırıldı. Şimdi ise sessizce hukukun cenazesi kaldırılıyor.
TBMM’ye sunulan ve kamuoyuna “yargı paketi” olarak servis edilen kanun teklifinin 27. maddesi, teknik bir düzenleme gibi anlatılıyor. Oysa bu madde, binlerce dosyanın, on binlerce mağdurun ve yüz binlerce yurttaşın adalet umudunun tam ortasına bırakılmış bir saatli bomba.
Karar gazetesi manşetine taşıyınca araştırıp incelemek istedim. Manşet şu şekildeydi: “Deprem suçu da af paketinde.”
Peki ne oluyor?
Basitçe anlatayım.
Depremde yıkılan binalar için açılan davalar var. Müteahhitler, yapı denetim firmaları, imza atan mühendisler, göz yuman kamu görevlileri yargılanıyor. Bazıları tutuklu. Bazıları hâlâ dışarıda.
İşte 27. madde, suç ayrımı yapmadan ceza indirimi ve infaz rejimi değişikliği getiriyor. Yani ne demek bu?
Şu demek:
- Çürük beton döktün mü?
- Demiri eksik mi koydun?
- Sahte rapora imza mı attın?
DS 7, Zarafeti takip et
Rafine tasarımı ve keskin hatlarıyla dinamizm ve zarafeti mükemmel bir şekilde birlieştiriyor.
DS Automobiles
- Denetlemen gerekirken göz mü yumdun?
Eğer “deprem suçu” diye açıkça kapsam dışı bırakılmazsan sen de bu paketten yararlanabilirsin.
Baroların ayağa kalkma sebebi bu. İstanbul Barosu açıkça uyarıyor:
“Bu düzenleme daha ağır felaketlerin önünü açar.”
Depremde canı yanan Hatay Barosu daha net ifadeler kullanıyor:
“Canlar geri gelmeyecek ama adalet tecelli etmeli.”
Adana ve Osmaniye baroları ise aynı noktada birleşiyor:
“Cezasızlık.”
Çünkü Türkiye’de sorun yasa yokluğu değil. Gerçekten Türkiye’nin yasalarında bu konuda bir sıkıntı yok. Fakat sorun, suçun bedelinin olmayacağı düşüncesinde. Kim ne yaparsa yapsın biraz yatar çıkarım kafasında. Haksız da değiller.
Gel gör ki depremde ölen 53 bin insanın tamamı “kader” sonucu ölmedi.
Bir kısmı;
- İmar affıyla,
- Denetimsizlikle,
- Siyasi baskıyla,
- Rantla öldü.
Ve şimdi soruyorum:
Bu suçlar affedilirse, bir sonraki depremde kim suçlu olacak?
Asıl hukuksuzluk, bu maddenin gerekçesinde “toplumsal barış” gibi süslü kavramlar kullanılması. Toplumsal barış, mezar taşları üzerinden kurulmaz. Toplumsal barış, evladının mezarına giden bir annenin, “Onu öldürenler ceza aldı” diyebilmesiyle olur. Bir türlü anlamıyoruz.
Ama siz şimdi ne yapıyorsunuz?
Deprem dosyalarını adi suç dosyalarıyla aynı sepete koyuyorsunuz. Bir hırsızlık dosyasıyla bir binanın altında kalan 100 canın dosyasını eşitliyorsunuz.
Bakın bu hukuk değil. Bu, hafıza silme operasyonudur. Bugün birçok gazete bu paketi küçük bir kutucukta geçiştirdi.
Baroların itirazını gördü. Mağdur ailelerin sesini duydu. İşte bu yüzden önemli. Çünkü gazetecilik bazen belge yayımlamak değildir. Bazen görmezden gelineni göstermektir.
Son bir soru sormak istiyorum.
Eğer bu madde geçerse:
- Bir müteahhit,
- Bir denetçi,
- Bir kamu görevlisi şunu düşünmez mi?
“En fazla birkaç yıl yatarım” demeyecek mi?
İşte o zaman mesele yalnızca geçmişte ölenler değil, gelecekte öleceklerdir. Deprem öldürmez. İhmaller öldürür. Cezasızlık ise öldürmeye devam eder. Ve tarih şunu yazar: Bu ülkede binalar değil, adalet çöktü. Biz bunun farkına henüz varamadık.
