Son yıllarda ülkemiz derin bir ekonomik bunalımın ve kontrolsüz enflasyonun pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. Hayat pahalılığı artık yalnızca rakamlardan ibaret değil; mutfağa, sofraya, çocukların beslenme çantasına ve en çok da ev kadınlarının omuzlarına yüklenmiş durumda. Ekonomik krizin yarattığı tahribat, özellikle dar gelirli ailelerde her geçen gün daha da görünür hâle geliyor.
Artan hayat pahalılığına ek olarak, kontrolsüz şekilde yükselen ev kiraları ve apartman aidatları da aile bütçelerini çıkmaza sürüklüyor. Bugün bir hanede en az iki, hatta üç kişi düzenli maaş almadıkça sağlıklı gıdaya ulaşmak, temel ihtiyaçları karşılamak ve kimseye muhtaç olmadan yaşam sürmek neredeyse imkânsız hâle gelmiş durumda. Bu tabloya bir de okula giden çocuklar eklendiğinde, ekonomik denge tamamen altüst oluyor. Servis ücretleri, kırtasiye masrafları, okul harçlıkları derken aileler ay sonunu getirmekte zorlanıyor.
Market raflarında olduğu gibi semt pazarlarında da etiketler neredeyse her gün değişiyor. Dün alınabilen bir sebze ya da meyve, bugün lüks tüketim maddesine dönüşüyor. Sadece sebze ve meyveler değil; kuru bakliyat, yağ, un ve temel gıda ürünleri de sürekli zamlanıyor. Ev kadınları, bir yandan bütçeyi dengelemeye çalışırken diğer yandan çocuklarına sağlıklı beslenme sunabilmenin hesabını yapıyor. Tencere kaynıyor gibi görünse de içi her geçen gün biraz daha boşalıyor.
Üniversite mezunlarının bile kasiyerlik, kuryelik gibi işlerde çalışmak zorunda kaldığı bir dönemde, geçinmenin ne denli zor olduğu ortada. Ancak bu zorluğun en ağır kısmı, çoğu zaman görünmeyen bir emeği sırtlanan ev kadınlarının üzerinde kalıyor. Geliri olmayan, sosyal güvencesi bulunmayan, evin tüm ihtiyaçlarını kıt imkânlarla karşılamaya çalışan kadınlar; ekonomik krizin sessiz mağdurları hâline geliyor.
Özellikle evi olmayan, düzenli bir işi ya da emekli maaşı bulunmayan ailelerde kadın olmanın ne kadar zor olduğunu düşündüğümüzde, karşımıza daha da acı bir tablo çıkıyor. Bu kadınlar yalnızca mutfağı değil, aynı zamanda ailenin psikolojik yükünü de taşıyor. Çocuklarının isteklerini karşılayamamanın verdiği mahcubiyet, eşinin çaresizliği ve evin bitmeyen ihtiyaçları arasında sıkışıp kalıyorlar.
Ekonomik kriz yalnızca cüzdanları değil, umutları da eritiyor. Ev kadınları her gün pazarda, markette, mutfakta adeta görünmez bir mücadele veriyor. Tasarruf etmek artık bir tercih değil, bir hayatta kalma yöntemi hâline gelmiş durumda. Ancak tasarrufun da bir sınırı var; eksilen her şey en çok sağlığı, eğitimi ve geleceği etkiliyor.
Temennimiz, ülkemizin ve halkımızın bu ağır ve taşınması güç yükten bir an önce kurtulmasıdır. Ekonomik refahın adil şekilde paylaşıldığı, emek veren herkesin hakkını aldığı, ev kadınlarının da emeğinin görünür olduğu bir düzen umuduyla… Allah, ülkemizi ve milletimizi bu zorlu süreçten en kısa zamanda feraha çıkarsın.Aminnnn
