Karadeniz Bölgesi, bereketli toprakları ve çalışkan insanıyla yıllar boyunca Türkiye'nin tarımsal üretiminde önemli bir yer tuttu. Bölgede eskiden sadece fındık değil; buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, şeker pancarı, pirinç ve tütün gibi pek çok tarım ürünü yetiştirilirdi. Bu ürünler hem bölge halkının geçim kaynağıydı hem de ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlıyordu.
Ancak zaman içinde bu tablo değişti. 1960'lı yıllarda tütünlerde görülen “mavi küf” hastalığı, üreticiyi tütün yetiştiriciliğinden uzaklaştırdı. Tütün, Karadeniz köylüsü için bir yaşam biçimiydi. Elde edilen gelirle ev yapılır, çocuk okutulur, geçim sağlanırdı. Fakat bu hastalık yüzünden üretici, on yıllardır sürdürdüğü emeğini bırakmak zorunda kaldı.
Ardından gelen özelleştirme dalgasıyla birlikte bölgedeki şeker fabrikaları da satıldı ya da kapatıldı. Bu durum, şeker pancarı üretiminin neredeyse tamamen son bulmasına neden oldu. Üreticinin elindeki seçenekler birer birer azalmaya başladı. Kuraklık, iklim değişikliği ve artan maliyetler gibi etkenlerle buğday, arpa, çavdar, mısır gibi ürünlerin ekimi de zamanla terk edildi. Böylece birçok çiftçi, nispeten daha dayanıklı ve getirisi yüksek olan fındığa yöneldi.
Ancak son iki yıldır, fındık da büyük bir tehdit altında. “Kokarca” adı verilen ve aslında halk arasında kötü kokusu ile bilinen bu böcek, fındık bahçelerine ciddi zararlar vermeye başladı. Fındık dallarında kurumalara, meyvede buruşmaya ve verim kaybına yol açıyor. Üstelik yalnızca ürünü değil, üreticinin moralini de tüketiyor. Emekle, sabırla, umutla beklenen hasat zamanı artık endişeyle bekleniyor.
Kokarca zararlısının yayılma hızı ve etkisi, sadece Karadeniz’deki fındık üretimini değil, Türkiye'nin toplam fındık ihracatını da tehdit eder hale geldi. Unutulmamalıdır ki Türkiye, dünya fındık üretiminin yaklaşık %70’ini karşılıyor. Bu ürün, yıllık milyarlarca dolarlık ihracat geliri anlamına geliyor. Eğer bu zararlı durdurulamazsa, sadece üretici değil; ihracatçı, sanayici ve devlet de büyük bir gelir kaybı yaşayacak.
Bu noktada, devletin üreticinin yanında olması hayati bir önem taşıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurumların acil ve etkili bir mücadele planı geliştirmesi gerekiyor. İlaçlama çalışmaları, biyolojik mücadele yöntemleri, üreticiye yönelik eğitim ve teşvik programları bir an önce hayata geçirilmeli. Bu sadece bir tarım meselesi değil; ekonomik ve sosyal bir güvenlik meselesidir.
Bugün fındık da biterse, Karadeniz’de geriye ne kalacak?
Tarım yalnızca topraktan ürün almak değildir. O ürün, bir kültürdür, bir yaşam biçimidir, bir bölgenin kimliğidir. Yıllar önce kaybettiğimiz ürünlerin ardından bugün fındığı da kaybedersek, yarın hangi toprağa ne umut ekeceğiz?
Devlet bu mücadelede gecikmemeli. Kokarca ile savaşta üreticinin yanında yer almalı. Aksi takdirde, sadece bir ürünü değil, bir coğrafyanın geleceğini de kaybetmiş olacağız.