İran-İsrail Savaşı sonrası bölgedeki gelişmeler, istikrar için yine ümit vermemektedir. ABD destekli İsrail’in, dizginlenemeyen hırsı istikrarsızlığın temel kaynağı olmaya devam etmektedir. Bölge istikrarsızlığının yarattığı olumsuzluklara, terörist başı ile ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın açıklamalarının üst üste çakışan bölümleri ve Barrack’ın ortaya attığı millet modelinin anlamı eklendiğinde konunun, Türkiye için bir beka sorunu haline dönüşebileceği dikkat çekmektedir.
İran, nükleer çalışmalara devam etme niyetinde
Savaşta İsrail üstünmüş gibi gösterilmeye çalışılsa da ortaya çıkan görüntülerden İran’ın, İsrail’deki tesislerde ve 5 askeri üste ağır tahribat yarattığı anlaşılmıştır.
Özellikle savaşın son günlerinde İsrail’ini İran füzelerinin bir kısmını önleyemediği ve savaşın seyrinin neredeyse İran’dan yana değişmekte olduğu görülmüştür.
Bu nedenle hem İsrail’in ısrarlı talepleri hem de ABD’nin İsrail’in zora girdiğini görerek bir an önce savaşı sonlandırma ihtiyacı duyması ve hedeflerden en önemlisi olan İran nükleer tesislerinin de yeteri kadar zarar görmediğinin tespit edilmesi sonucunda ABD, savaşa B-2 bombardıman uçaklarıyla müdahale etmek zorunda kalmıştır. ABD ve İsrail’e göre İran nükleer tesisleri tamamen tahrip edilmiş, İran’a göre ise zarar söylendiği kadar olmamıştır.
ABD, İran’ın hiçbir şekilde nükleer çalışma yapmasına izin verilmeyeceğini, İran’ın derhal anlaşma masasına oturmasını, İran ise bunun bir egemenlik konusu olduğunu, mağlup bir devletmiş gibi masaya oturmayacağını ve barışçıl amaçlarla nükleer çalışmalarını sürdüreceğini beyan etmiştir.
Ayrıca İran Cumhurbaşkanı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliğinin askıya alınmasına ilişkin yasayı onaylamış olup, buna göre hükümet, nükleer tesislerin ve bilim insanlarının güvenliği sağlanana kadar, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ve ona bağlı denetim mekanizmaları çerçevesinde UAEA ile yürütülen her türlü iş birliğini askıya almıştır.
Bu gelişmeler karşısında nükleer konusunda, Obama döneminde imzalanan anlaşma temelinde bir mutabakat sağlanabilmesi, hatta ABD’nin İran’a, tahribatın onarılması için bir miktar para vermeyi dahi teklif etmesi gündemdedir.
İran’da rejimin dahi değiştirilmesi düşünülürken, aksine rejimin daha da güçlendiği, ancak ABD ve İsrail’in istediği sonucu alamamasından dolayı, zaman içinde gerilimin yeniden bir çatışma ortamına dönüşebileceği söylenebilir.
Bu savaşta dikkat çeken önemli bir husus da İsrail ajanlarının, İran içinde kendilerini şüpheye yer vermeyecek şekilde kamufle etmeleri ve İran için istihbarat zafiyeti yaratmalarıdır. Bu durum dikkate alınarak Türkiye’deki göçmen/sığınmacıların çeşitli saiklerle ülke aleyhinde eylemlerde kullanılabilecekleri ve bu kapsamda son orman yangınlarında da rol almış olabilecekleri ihtimali göz önünde tutulmalı, bu konuda gerekli tedbirleri almaya özen gösterilmelidir.
İsrail’in hırsı dizginlenemiyor
Bu konuya, ABD’nin BOP’yla, İsrail’in Büyük İsrail Projesinin örtüştüğünü ve ABD’nin doğru/yanlış/haklı/haksız olmasına bakmaksızın İsrail’in arkasında olduğunu dikkate alarak bakmakta yarar vardır.
İsrail, 7 Ekim 2023’ten günümüze kadar Gazze Şeridi’nde düzenlediği saldırılarda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere, 57 bin Filistinliyi katletmiş, 134 binden fazlasının da yaralanmasına sebep olmuştur. Saldırılar devam etmektedir.
İsrail’in amacı Gazze’yi işgal etmek ve Filistinlilerin tümünü yok ederek veya bölgeden kaçırarak/göçe zorlayarak Gazze’yi Filistinlilerden arındırmaktır. Özellikle Trump’ın bu bölgenin boşaltılarak turizm merkezi yapılmasına ilişkin açıklamasından sonra ateşkese yanaşmamasının ve soykırıma devam etmesinin sebebi de budur. Yani ABD de Filistinlilerin katliamına ortaktır.
Trump şimdi de ateşkes yapılmasını ve arabulucu ülkeler aracılığıyla müzakerelere geçilmesini ve bu kapsamda rehineler konusunun bir an önce çözümlenmesini içeren bir çağrı yapmıştır. Bunu İsrail’in kabul ettiğini, Hamas’ında kabul etmesini beklediğini söylemiştir. Ancak Netenyahu bu sefer de bunun tam aksine, eli silah tutan herkesin öldürülmesi gerektiğini, Büyük İsrail’in onlara diz çöktüreceğini, Hamas’ın Gazze’deki varlığının sona erdirilmesiyle esirlerin serbest kalmasının aynı anda mümkün olmayacağını ve bunun saçmalık olduğunu ileri sürerek ateşkes konusunda yan çizmiştir. Trump-Netenyahu son görüşmesinde de durum değişmemiştir.
Ayrıca İsrail, Batı Şeria’daki işgallerini gün geçtikçe artırmakta, resmi ağızlardan, işgal altındaki Batı Şeria'nın, İsrail'e ilhakı zamanının geldiğini ve bu fırsatı kaçırmamaları gerektiğini de açıkça ifade etmektedir.
Diğer taraftan ABD, İsrail ile Suriye’nin barışık olmasını ve anlaşmasını istemektedir. Ancak İsrail, Suriye’deki saldırılarına ve işgal ettiği bölgelerdeki kalıcılığına ve PKK/PYD/SDG’yle olan işbirliğine devam etmektedir. ABD Savunma Bakanlığı da bütçesine, SDG için 130 milyon dolar koymayı da ihmal etmemiştir. Suriye’nin tüm askeri gücünü imha etmiş olması, Suriye içinde fütursuzca harekete etmesine ve durumu kontrol etmesine imkân sağlamaktadır. Hizbullah’la mücadele bahanesiyle Lübnan’daki saldırılarını da sürdürmektedir.
Tehlikeli açıklamalar
Terörist başının, PKK’nın silah bırakmasına ilişkin yaptığı açıklamada, PKK’nın kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı tarih sahnesine çıktığını ifade etmesiyle ABD Büyük Elçisi ve Suriye özel temsilcisi Barrack’ın Lozan’ı, Sykes-Picot ve Sevr ile birlikte zikrederek haritaların yanlış çizildiğine, dolayısıyla yeniden çizilmesi gerektiğine değinmesi niyet ve maksadın tehlikeli olduğuna işarettir.
Ayrıca Barrack’ın Osmanlı Millet Sistemi açıklaması da varlığımızla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle ve tek millet ifadesinin esası olan Türk Milleti kavramıyla bağdaşmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denmiştir. Bu halkın Cumhuriyetle, padişahın kulu ve ümmeti olmaktan vatandaş ve millet olma hakkını kazandığı unutulmamalıdır.
Bu tehlikeli açıklamaların, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine aykırı olduğu, ulus devlet, üniter devlet anlayışıyla ters düştüğü ve bunun beka sorunu teşkil ettiği görülmeli, kesinlikle duyarsız davranılmamalıdır.
Irak’ta dönüşümün sağlandığı, Suriye’de sağlanma yolunda olduğu, İran’daki teşebbüsün şimdilik başarılı olmadığı, bu konularda ABD, bazı batı ülkeleri ve İsrail’in ne şekilde bir yol izlediği ve rol üslendiği görülmüştür. Sıranın Türkiye’ye geldiği en üst yönetim seviyelerinde de ifade edilmiştir.
Ancak Türkiye, adı geçen ülkelerden her bakımdan çok farklı konumda ve güçtedir. Bu nedenle benzer bir sürecin siyaset yoluyla gerçekleştirilme olasılığı daha fazladır. Bu durum dikkate alınarak devletin tüm organları, siyaset başta olmak üzere tüm kurumlar, dış güçlerin aldatmacalarına, içeriden ve dışarıdan hamaset ve algı yaratma söylem ve eylemlerine karşı dikkatli ve tedbirli olmalı, gerçekler üzerinden hareket etmeye özen göstermelidir.
Terörle başarılamayan bölücülüğün, siyasetle yapılmasına da imkân verilmemelidir.