Osman DOST

Tarih: 13.06.2025 21:01

Ortadoğu’da Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Facebook Twitter Linked-in

 

Yahudiler, tarih boyunca birçok coğrafyada büyük acılar yaşamış, özellikle 20. yüzyılın en karanlık dönemlerinden biri olan II. Dünya Savaşı sırasında soykırıma uğramışlardı. Nazi Almanya’sında sistematik bir şekilde yürütülen bu katliamda milyonlarca insan, yalnızca inançları ve etnik kökenleri nedeniyle yok edildi. O dönem, başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden kaçabilen Yahudiler, Türkiye dahil olmak üzere çeşitli ülkelere sığınmaya çalıştı. Türkiye Cumhuriyeti, özellikle Nazi zulmünden kaçan bazı Yahudi bilim insanlarını ve aydınları kabul ederek insani bir duruş sergilemişti.

 

Ne var ki, tarih boyunca mağdur olan bazı toplumların, farklı bir dönemde benzer bir baskı politikası uygulamaları, insanlık tarihinde çelişkili bir tabloyu da beraberinde getiriyor. İsrail Devleti’nin 1948 yılında kurulması, Yahudi halkı için bir “kurtuluş” olarak görülse de, bu süreç Filistin halkı açısından bir felaketin başlangıcı oldu. İsrail'in kuruluşuyla başlayan toprak kayıpları, göçler ve çatışmalar, Filistin halkının yıllardır devam eden mağduriyetine yol açtı.

 

İsrail, güvenlik kaygılarını öne sürerek Batı Şeria, Gazze Şeridi, Golan Tepeleri ve bir dönem Sina Yarımadası gibi bölgeleri kontrol altına aldı. Bu süreçte milyonlarca Filistinli topraklarından sürüldü, yaşam alanları kısıtlandı, temel hak ve özgürlükleri ihlal edildi. Uluslararası kamuoyunda sık sık “işgal” ve “sömürgeleştirme” olarak nitelenen bu politikalar, İsrail’in tarihsel mağduriyetine rağmen günümüzde bir başka halk üzerinde baskı kurduğuna dair eleştirileri artırdı.

 

Bugün gelinen noktada ise İsrail yalnızca Filistin değil, bölgedeki diğer ülkelerle olan gerilimlerde de başrol oyuncusu haline geldi. Son yıllarda İran ile yaşanan çatışmalar, İsrail’in bu ülkenin askeri tesislerine yönelik saldırıları ve istihbarat operasyonları, Ortadoğu’da yeni bir savaşın fitilini ateşleyecek türden. ABD’nin bölgedeki tartışmalı desteği ve zaman zaman tarafsız görünmeye çalışarak yaptığı “barış çağrıları”, sahadaki gerçekliği çok da değiştirmiyor.

 

Tüm bu gelişmelerin merkezinde yine sivil halk var. Filistin’de, Gazze’de, Batı Şeria’da ve hatta İsrail’de yaşayan sıradan insanlar; savaşlardan, roket saldırılarından, abluka koşullarından ve yıllardır süren güvensizlikten en çok etkilenen kesim. Mazlumken zalim olmamak için, acıları yeniden üretmemek için, tarihsel travmaları başka toplumlara taşımamak adına tüm tarafların uluslararası hukuka ve insan haklarına uygun şekilde hareket etmesi gerekiyor.

 

Barış, sadece masa başı çağrılarla değil, adaletli politikalarla ve karşılıklı güvenin yeniden inşa edilmesiyle mümkün olabilir. Bugün Ortadoğu’ya bakıldığında, geçmişin hayaletlerinin hâlâ dolaştığı görülüyor. Belki de şimdi en çok ihtiyaç duyulan şey, tarihsel dersleri gerçekten anlamak ve bu anlayışla geleceği kurmak.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —