Türkiye 2024 yılında 1 trilyon 118 milyar dolar GSYH’sı ile Dünya sıralamasında 18 sıradadır. Buna karşılık Türkiye Üniversiteleri Dünya sıralamasında,
Bir ülkede eğitim sistemi bugünkü kalkınmanın ve potansiyel kalkınmanın bir göstergesidir. Bir ülkenin fert başına geliri yüksek olsa bile eğitimde geri ise kalkınmış ülke değildir.
Türkiye’de eğitim düzeni iki nedenle bozuldu:
1.Eğitimde fırsat eşitliği kalmadı ve işgücü planlaması kaldırıldı.
Bir ekonomide katma değer yaratmada etkili olacak insan gücünün en geniş tabandan ve en yetenekli olanlar arasından seçilerek eğitilmesi gerekir. Yani eğitimde fırsat eşitliği olmalıdır. Eğitimin paralı olduğu bir sistem içinde, fırsat eşitliği sağlanamaz.
Zorunlu eğitim sırasında ve sonrasında, özellikle yükseköğrenimde insan gücü planlaması yapılmalı ve ihtiyaca, piyasa talebine göre eğitim yapılmalıdır. İnsan gücü planlaması ülkenin ihtiyacına göre, piyasanın talebine göre, kalite ve vasıfta insan yetiştirmektir… İşsiz kalmış bir insana yapılan yatırım, atıl bir yatırıma dönüşmüş olur.
Türkiye’de eğitimde işgücü planlaması yapılmıyor. Popülist amaçlı çok sayıda üniversite açıldı. Çoğunda öğretim kadrosu yok ve alt yapı eksiği var.
2.1980 sonrası getirilen açık öğretim ve sonradan getirilen uzaktan eğitim, üniversite önünde yığılmalar için alınan popülist bir çözümdür. Ancak aynı zamanda ülke kaynaklarının kaybı, eğitim kalitesinin düşmesi ve ülke kalkınmasında eğitimin dışlanması demektir.
Açık öğretimde mezuniyet oranı ortalama yüzde 7’dir. Dahası mezunları da iş piyasasında tercih edilmiyor. Yani açık öğretimle hem kaynak kaybı yaşıyoruz hem de gençlerimizi kandırıyoruz. Siyasi iktidarlar da üniversite önünde birikimi azalttık diyorlar ve bu işlerine geliyor.
Aslında üniversite eğitimi, kitabi bilgilerle sınıf geçmek değildir. Üniversite eğitimi süreklilik ister. Üniversite içinde öğrencinin birebir öğretim üyesi ile çalışması gerekir. Üniversite içinde tartışmalara katılması gerekir. Böylece öğrencinin analiz ve sentez yeteneği gelişecektir. Maalesef Türkiye’de örgün eğitim oranı yüzde 46’dır. Diğerleri açık öğretim, ikinci öğretim ve uzaktan eğitimdir. (Aşağıdaki tablo)
Dünyanın her tarafında açık öğretim var. Ancak bunlar ev hanımlarına, meslek sahiplerine genellikle işlerinde destek olacak bilgiler verir. Bazıları da çalışmayan hanımlara yöneliktir. Türkiye’de yanlış olan açık öğretimin örgün eğitimin yerini ikame edilmek istenmesidir.
3.YÖK yüksek öğrenimi tahrip etti:
Tüm üniversitelerde orta öğrenim gibi, aynı kurallar, aynı ders programları uygulanıyor. Üniversitelerde ihtisaslaşmanın ve ekolleşmenin önü kesildi.
Bölgesel farklılıklar ve ihtiyaçlara göre eğitim politikası uygulanamıyor.
Eleştirel düşünce ve özgür tartışma ortamı zayıfladı.
YÖK politikalarıyla üniversite sayısı hızla artırıldı ancak akademik kalite düştü.
YÖK, siyasal iktidarların üniversiteler üzerindeki ideolojik denetim aracı haline geldi.
Üniversitelerin dinamik, hızlı ve bağımsız karar alma süreçleri kısıtlandı.
4.Rektör atamaları liyakata göre değil, ideolojik ve siyasi yandaş kriterlerine göre yapılıyor.
Bu şartlarda, mevcut yüksek öğretim sistemi, bırakın kalkınmayı tersine Türkiye’nin geri kalmasına ve bir Ortadoğu ülkesine dönüşmesine hizmet ediyor.